Ana içeriğe atla

HALK EDEBİYATININ KAYNAKLARI

HALK EDEBİYATININ KAYNAKLARI
Halk edebiyatının kaynaklarını çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Kimi araştırmacılar maddî kültür ögelerinin de bu kaynaklar arasında sayılabileceğini belirtmişlerse de bu kaynaklar halk edebiyatının değil halk biliminin kaynaklarıdır. Dolayısıyla halk edebiyatının iki temel kaynağı vardır:
1.   SÖZLÜ KAYNAKLAR
  •     Kaynak kişiler: Anlatıcılar, ağıtçılar, masalcılar...
  •     Ürünün kendisi
  •     Toplu kaynaklar: Düğün, bayram vb. törenleri seremoniler.
  •     Münferit kaynaklar

2.   YAZILI KAYNAKLAR
a)   Çin kaynakları
Hun, Gök-Türk, Uygur gibi başlıklar altında toplanan bu bölümlerde söz konusu Türk toplumlarının, devletlerinin ya da büyüklü-küçüklü boylarının öncelikle ortaya çıkışları anlatılır. Menşe’leriyle ilgili rivayetlere de yer verilir. Daha sonra eğer devlet kurmuşlar ise o açıklanır. Çinle yaptıkları münasebetlere özellikle büyük yer ayrılmıştır. Bundan sonra mutlaka sosyal hayatları, hükümdarlarının taşıdıkları unvanlar, teşkilâtları, yedikleri ve içtikleri şeyler, evlenmeleri, ekonomik yapıları, hukukî vaziyetleri, ölü gömme vs. törenleri anlatılır. Özellikle Çinlilerden farklı yönleri belirtilir. Türk ülkelerine elçi olarak giden, Türklerle savaşan ya da herhangi bir şekilde temasa geçen kişilerin biyografilerinde özellikle siyasî olmak üzere son derece doyurucu bilgi vardır.
b)   Orhun-Yenisey yazıtları
c)   Eski Uygur metinleri (Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı) Aç Pars, Kalyanamkara ile Papamkara (Masal karakteri taşıyan ve ağlama merasimleri tasvirlerinin yapıldığı anlatılar), Kuanşi İm Pusar, Turkische Turfantexte (Bang, Gabain), Uigurica (Müller), Irk Bitig,
d)   Kutadgu Bilig
Yûsuf Has Hâcib (Uluğ Has Hâcib) hakkında bilinenler Kutadgu Bilig’e sonradan eklenmiş olan biri mensur, diğeri manzum iki mukaddimede ve eserin bazı beyitlerinde yer alan bilgilerden ibarettir. Buna göre şair Balasagun’da (Kuz-Ordu) soylu bir aile içinde dünyaya gelmiş, bilimi, erdemi, zühd ve takvâsı ile temayüz etmiş, eserini bir buçuk yılda Balasagun’da yazıp Kâşgar’da tamamlayarak (6645. beyit) 462 (1069-70) yılında Karahanlılar’ın hakanı Süleyman Arslan Hakan oğlu Tavgaç Uluğ Buğra Han’a sunmuştur.
“Feûlün feûlün feûlün feûl” vezninde yazılmış olan eser mesnevi tarzındadır.
Ekleriyle birlikte seksen sekiz başlıktan oluşan eserin başında yer alan tevhid, na‘t ve dört sahâbenin zikrinden sonra parlak yaz mevsiminin tasviriyle hakan Tavgaç Uluğ Buğra Han’ın methiyesi gelir. Bunu, insanoğlunun bilgisi ve aklı sayesinde hürmet kazanması ile dilin meziyet ve kusurları, yarar ve zararları hakkındaki bablar takip eder. Kutadgu Bilig dört esas (neng “şey”) üzerine düzenlenmiş olup bunlardan doğru kanun (köni törü) Kün-Toğdı (hakan), saadet (kut) Ay-Toldı (vezir), akıl (ukuş) Ögdülmiş (vezirin oğlu), hayatın sonu (âkıbet) Odgurmış (zâhid) tarafından temsil edilmektedir. Bunların dışında Ay-Toldı’nın Hâcib ile buluşmasını sağlayan Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören Oğlan, haber getiren Yumuşçı ve zâhidin yanında çalışan Kumaru da görevli olarak temsilî mahiyet taşımaktadır.
Mevcut yazmaların en iyisi Arap harfleriyle yazılan Fergana nüshasıdır. Yazı özelliklerine göre istinsah tarihi XIII. yüzyıldan daha eski olmamalıdır. Yine Arap harfleriyle yazılmış Kahire nüshası, Kölemen sultanlarından el-Melikü’n-Nâsır’ın kölesi İzzeddin Ay-Demir ed-Devâtdâr için (ö. 762/1361 veya 776/1374) hazırlanmıştır. Viyana nüshası olarak bilinen Herat yazması, 843’te (1439) Arap harfleriyle yazılmış bir nüshadan Uygur harfleriyle istinsah edilmiştir. Bu yazma, XV. yüzyılda Orta Asya ile Anadolu arasındaki kültür ilişkilerini göstermesi bakımından önemlidir. Eklenen bir kayıttan anlaşıldığına göre eser, Fâtih Sultan Mehmed zamanında Orta Asya kaleminde çalışan Uygur kâtiplerinden Şeyhzâde Abdürrezzak Bahşı için Fenârî oğlu Kadı Ali tarafından 879’da (1474) Tokat’tan getirilmiştir.
Her üç nüshanın Türk Dil Kurumu tarafından tıpkıbasım olarak yayımının (1942-1943) ardından Reşit Rahmeti Arat’ın hazırladığı tenkitli metin 1947’de, tercümesi 1959’da basılmıştır. Arat’ın 1964’te ölümü üzerine bu çalışmanın devamı olarak düşündüğü dizini öğrencilerinden oluşan çalışma arkadaşları tamamlamıştır.
e)   Divan ü Lügâti’t-Türk (1072-1074)
Dîvân ü Lugati’t-Türk’te madde başı olarak alınan kelimelerin sayısı yaklaşık 8000 civarındadır.
Sözlüğün çeşitli yerlerinde dağınık halde bulunan atasözlerinin toplam sayısı yaklaşık 290 kadardır.
Türk halk şiirinin günümüze kadar gelen en eski örnekleri olarak kabul edilen şiirler ise dörtlük ya da beyit şeklindedir. Genellikle yedili veya sekizli hece vezniyle kaleme alınan ve koşma tarzında kafiyelenen dörtlüklerin çoğu savaşla ilgili olup bunun yanında tabiatı konu alan, av eğlencelerini anlatan şiirler de vardır. Eserdeki şiirlerin kimlere ait olduğu hakkında herhangi bir kayda rastlanmamakla birlikte Çuçu adlı bir Türk şairinden söz edilmektedir.
Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin (ö. 745/1344) Kitâbü’l-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk’inde, İbn Muhammed’in Tâcü’s-sâdât ve unvânü’s-siyâdât’ında (telifi 1363), Bedreddin el-Aynî’nin (ö. 855/1451) İkdü’l-cümân fî târîhi ehli’z-zamân’ı ve kardeşi Şehâbeddin Ahmed ile birlikte yazdıkları Târîhu’ş-Şihâbî adlı eserlerinde Dîvânü lugāti’t-Türk’ten faydalandıkları araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, XIX-XXI). Ayrıca Kâtib Çelebi de Keşfü’z-zunûn’da Dîvân’dan bahsetmektedir (I, 808).
Eser ilk defa Kilisli Rifat Bilge tarafından incelenerek Arap harfleriyle üç cilt halinde yayımlanmıştır (İstanbul 1333-1335). Bu ilk yayımdan sonra eser ve müellifi üzerinde yurt içinde ve Batı ilim dünyasında birçok araştırma ve inceleme yapılmıştır. Yurt içinde başta M. Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan, Necib Âsım, Kilisli Rifat Bilge, Besim Atalay, Ahmet Caferoğlu olmak üzere birçok ilim adamı Kâşgarlı Mahmud ve eseri üzerinde çalışmıştır. Batı’da ise Alman, Rus, Macar ve Fransız bilginler Dîvânü lugāti’t-Türk’e dair çeşitli yayınlar yapmışlardır. Bunların içinde en başta gelenleri C. Brockelmann’ın yaptığı çalışmalardır.
f)    Atabetü’l-Hakâyık
Semerkant nüshası 1444’te Uygur harfleriyle istinsah edilmiş olup İstanbul’dadır. Abdürrezzak Bahşi tarafından düzenlenen Ayasofya nüshası Uygur ve Arap harfleriyle karışıktır. Topkapı nüshası Fatih döneminde istinsah edilmiştir. Başlangıç bölümlerinde 40 beyit, asıl konu ve bitiş bölümlerinde 101 dörtlük vardır.
Ankara Seyid Ali nüshası Arap harfli olup eksiktir.
g)   Divan-ı Hikmet
h)   Dede Korkut Kitabı
i)    Codex Cumanicus
14. yüzyılda İdil nehrinin havzasında misyonerlik yapan Fransisken rahipleri tarafından yazılmış bir eserdir.
j)    Tarih Kitapları
·    Reşideddin - Câmiü’t-Tevârih
Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî’nin (ö. 718/1318) modern anlamda ilk dünya tarihi olarak kabul edilen Farsça eseridir. Bu eserin Tarih-i Oğuz ü Türkân adlı bölümü halk edebiyat araştırmaları açısından önemlidir.
·    Cüveynî - Tarih-i Cihangüşâ (Uygurların Türeyişi)
·    Ebu’l-Gazi Bahadır Han - Şecere-i Terâkime
17. yüzyılda yazılan bu eser Uğuz Kağan’dan Selçuklular’a kadar olan dönemden söz etmesi bakımından önemlidir.
·    Yazıcıoğlu Ali - Tevârih-i Âl-i Selçuk
II. Murad dönemi tarihçilerinden olan Yazıcıoğlu’nun eserinin başında Oğuz’un özellikleri anlatılmıştır. Bu eserin en önemli özelliği Oğuz Kağan destanının İslamî rivayetine yer vermesidir.
·  İmamî – Hannâme: Bir Kıpçak destanını anlatan olan bu eserde Türkler’in soy kütüğünden bahsedilmektedir. Eserde İran mitolojisinden izler de görülmektedir.
· Dürerü’t-Tîcan ve Tevârih-i Gurerü'l-Ezman: Memlük tarihçisi İbn Devadarî’nin yazdığı bu kitapta Oğuz-nâme tabirinden söz edilmektedir. Eserde ayrıca Memluk Kıpçaklarına ait bir yaratılış anlatısından ve Tatarlar’dan söz edilmiştir.
·         Âşık Paşaoğlu Tarihi
Bu eserde de ağaç kültünden söz edilmekte ve Osmanlı hanedanının soyu Hz. Nuh’a kadar dayandırılmaktadır. Türkçe olarak kaleme alınan ilk kronolojik eser özelliğini taşır. Aynı zamanda, tamamen Osmanlılar'ı konu almış ilk Türkçe eserdir.
·     Mevâidü'n-Nefâis
·  Bayati Hasan: Câm-ı Cem-âyîn: II. Bayezid zamanında yazılmıştır. Bu sebeple eser bilinen en eski silsilenâmedir. Ayrıca kaynağının “Oğuznâme” olduğunu belirtmesi, mahiyeti henüz bilinmeyen Türk tarihinin bu en eski kaynağından Şükrullah’ın Behcetü’t-tevârîħ’i dışında nakillerde bulunan bir başka eserin mevcut olmayışı, Câm-ı Cem-âyîn’in değerini daha da arttırmaktadır. Müellif kendi zamanına kadar gelen Osmanlı padişahlarının her birinin ismini, bu isimlerin mânalarını, her padişahın şahsiyetini açıkladığı gibi peygamberlerden, halifelerden, ünlü hükümdarlardan da söz eder. Bayâtî Hasan’ın özellikle ensâb* ve tarih ilminde geniş bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır.
·   Enverî-Düstur-nâme: XV. yüzyılda yazılmış manzum tarih olan en önemli özelliği, Aydınoğulları tarihine dair ayrıntılı bilgi veren yegâne eser olmasıdır. Ayrıca Selçuklu, Hârizmşah ve Moğol devletleriyle ilgili kısımlarda da başka kaynaklarda olmayan bilgiler bulunmaktadır. İlk Osmanlı tarihlerinden olması ve kaynağının günümüze ulaşmaması esere bu hânedan için de kaynak değeri kazandırmaktadır. Bu bölümün önemli konularından birisi de Osmanoğulları’nın aslı ve şeceresidir. Oğuz destan geleneğini, muadili birçok eserden daha fazla muhafaza ettiği öne sürülen bu eserde yazar, Oğuzların kökeninin Araplardan geldiğini belirterek bilinen Oğuz şecere geleneğinden uzaklaşıp yeni bir şecere uydurmuştur. Söz konusu eserde Oğuz Süleyman adlı birisi Oğuz Devleti'nin kurucusu olarak övülür.
k)   Masal Kitapları
· Arap-Fars Masalları
Binbir Gece masalları, Binbir Gündüz Masalları, Ferec Ba'de'ş-Şidde,
·Hint Masalları
Kelile ve Dimne, Tûtî-nâme (Sukasaptati)
·Türk Masalları
Dâstan-ı Ahmed Haramî, Billur Köşk Masalları
l)    Fıkra Kitapları
 Nasrettin Hoca
m)  Atasözü Kitapları
 Levnî’nin eseri, Güvahî’nin Pend-nâmesi, Şinasî’nin derlemesi örnek gösterilebilir.
n)   Cönk ve mecmualar
·  Sayfa numaraları düzensizdir.
·  Konu sıralaması yoktur.
·  Boş sayfalara rastlanabilir.
·  Farklı şairlerden şiirlere rastlanabilir.
·  Tür ve şekil karıştırılmış olabilir.
·  Fal, büyü, hekimlik vb. ögelere de rastlanabilir.
o)   Şairnameler
Âşık Ömer şairnâmesi (17. yüzyıl)
Sun'î şairnâmesi
p)   Menâkıbnameler
q)   Cenknâmeler
Saltuknâme
Battalnâme
Cengiznâme
Danişmendnâme
Hamzanâme
Hızırnâme
r)    Seyahatnâme
·İbn-i Fazlan: 10. yüzyılda İdil Bulgarlarına gönderilen İbn-i Fazlan, Türklerin dini, yaşayış tarzları hakkında bilgiler vermiştir.
·İbn-i Batuta seyahatnâmesinde Türklerin defin, ağıt ve yas merasimleri hakkında bilgiler vardır.
·Evliya Çelebi seyahatnâmesinde ise Karagöz, meddah, Türk adları gibi unsurlar hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür.
·Wilhelm Von Rubruk eserinde Türk inançları, Uygur töz ve ongonları, kürek kemiği falı hakkında bilgiler vermiştir.
·Ebû Dülef Risâle adlı eserinde Kırgız Türkleri'nin ibadetleri esnasında okuduğu vezinli ilahilerden söz etmiştir.
·Bağdat doğumlu Arap gezgin Mesudî’nin Mürûcu’z-Zeheb adlı eserinde de pek çok Türk topluluğu hakkında bilgi verilmiş, Efrâsiyab’dan da Ferâsiyab et-Türkî şeklinde söz edilmiştir.
s)   Mesnevîler
t)    Fetvalar
u)   Fal-nâmeler
v)   Tabir-nâmeler

w)  Millî Folklor Enstitüsü tarafından 1999 yılında hazırlanan Türk Folklor ve Etnografya Bibliyografyası kapsamlı bir çalışmadır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALK BİLİMİ KURAMLARI

2. HALK BİLİMİ KURAMLARI A) ERKEN DÖNEM KURAMLARI 1. MİTOLOJİK KURAM J. Grimm’in dilbilim çalışmalarında karşılaştığı “ortak aile dilini ortaya koymaya çalışan anlayış”ı folklor ürünlerine de uygulamasıdır. 2. MİTLERİN METEOROLOJİK GELİŞİMİ KURAMI Adalbert Kuhn, Prometheous adlı mitten hareketle pek çok mitin temelinde rüzgâr şimşek, fırtına gibi doğa olaylarının yer aldığını ileri sürmüştür. 3. GÜNEŞ MİTOLOJİST OKUL VE GÜNEŞ MİTLERİ KURAMI Max Müller tarafından geliştirilen ve mitlerle ilgili faaliyetlerin büyük bir kısmını özellikle güneş ve güneşin faaliyetlerine bağlayarak açıklandığı kuramdır. 4. MASALLARIN GÜCÜ VE KÜLTÜREL ÖDÜNÇLEME KURAMI Teodor Benfey tarafından ortaya atılan kurama göre Avrupalılar ve Avrupalı olmayan milletlerin masalları arasındaki benzerliğin kaynağı ortak atadan gelen bir dil ailesine bağlı olmalarından değildir. Asıl neden milletler arası kültürel ve tarihî ilişkilerdir. Bu ilişkilerde bazı kültürel ögeler karşılıklı olarak ödünç alınma...

HALK EDEBİYATI ÇALIŞMALARININ TARİHİ

1. HALK EDEBİYATI ÇALIŞMALARININ TARİHİ A) DÜNYADA FOLKLORUN GELİŞİMİ Düğün, bayram, kandil, doğum, ölüm, ad koyma, kan kardeşliği gibi gelenekler; cin, peri, büyü, efsun, muska gibi halk inançları; türkü, mâni, masal, efsane, tekerleme, bilmece, atasözü gibi halk edebiyatı ürünleriyle halk musikisi, halk tiyatrosu ve halk oyunları halkiyatın başlıca konularıdır. XIX. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan ve İngilizce folklore (folk “halk, avam”; lore “bilim”) terimiyle adlandırılan bu bilim dalının Türkçe’de kullanılan ilk karşılığı halkiyattır. Daha sonraki yıllarda hikmet-i avâm, halk bilgisi, budun bilgisi gibi terimler kullanılmaya başlanmışsa da son yıllarda folklor ve bunun yanı sıra halk bilimi (halkbilim) terimleri yaygınlık kazanmıştır. Halk bilimi geleneksel insan davranışlarını gözlemlemek, insanı anlamak amacıyla 19. yüzyıl başlarında ortaya çıkan bağımsız bir disiplindir. Halk kültürünün 18. yüzyıldan itibaren sözlü kaynaklardan derlenmeye başlanan mit, masal, destan, ...

DERLEME YÖNTEMİ

DERLEME YÖNTEMİ Saha ya da alan halk bilgisi ürünlerinin oluştuğu, yaşadığı, yayıldığı yerlerdir. Derlemeci bu sahadaki ürünleri saptayan kişidir. Derlemeci: 1.       Derleyeceği malzemeyi tanımalıdır. 2.       Diğer araştırmaları ve derlemeleri bilmelidir. 3.       Etnografya bilgisine de sahip olmalıdır. 4.       İletişim ve ikna gücüne sahip olmalıdır. 5.       Yöntem bilgisine sahip olmalıdır. 6.       Tahlil ve tasnif bilgisine sahip olmalıdır. 7.       Maddî olanaklara sahip olmalıdır. 8.       Derleme yapacağı yöre, ürünler ve kişiler hakkında önyargıları olmamalıdır. Derlemeden önce analiz ve plan yapılmalı, konu ile ilgili literatür taranmalı, daha önceden yapılmış çalışmalar bilinmeli, diğer derleyicilerle temas kurulmalıdır. Kaynak Kişi Ürünü bilen, d...