DESTAN
- Destan Batı dillerinde épopée, epos, légende; Farsça’da destân sözcüğüyle karşılanmıştır. Türk boylarında kay çörçök, dastan, cır, comok, olongho, batırlar cırı, irtegi, batırlık irtegi gibi isimler destan için kullanılmıştır.
- Batıda epope tarzında kahramanlık anlatılarına örnek olarak Yunan medeniyetinde İlliade, Odysee; Sümerlerin Gılgamesh, Hindistan’ın Ramayana, Mahabbarata; İskandinavya’da Les Eddas, Le Scalde, Fransa’da Chanson de Geste gibi ilkel anlatılar gösterilebilir.
- Destanlar toplumları çoğunlukla dış düşmanlara ve felaketlere karşı koruyan kahramanların olağanüstü özelliklerinin ve başlarından geçen olağanüstü olayların anlatıldığı anlatılardır.
- Kahraman veya bilge şahısların etrafında oluşan bu anlatılar uzun, manzum ve didaktik anlatılardır.
- Destanlar efsanelerden sonra ortaya çıkan en eski halk edebiyatı ürünlerindendir.
- Destanlar bir millet veya toplumun hayatında derin izler bırakmış olaylardan kaynaklanan çoğunlukla manzum, birden fazla olayı anlatacak genişlikte, usta bir anlatıcı ya da çırak tarafından bir dinleyici kitlesi önünde müzik aleti eşliğinde anlatılan, bir kahramanlığı konu edinen sonuçları bakımından da millî değerleri bireysel değerlerin üzerinde tutmayı benimseten yazılı veya sözlü ürünlerdir. (Ekici)
- Destan için göç, savaş, yangın, sel gibi toplum vicdanında önemli etkiler bırakan olayların olması şarttır. (Elçin)
- Destan bir müzik aleti eşliğinde bir usta anlatıcı veya çırak anlatıcı tarafından anlatılan, sonuçları toplumun bütününü etkilemiş bir kahramanlık konusunu içeren, millî duyguyu bireysel duygu ve tercihlerden önde tutmayı salık veren manzum, manzum-mensur karışık anlatılardır.
Destanın oluşabilmesi için:
1.
Topluluk
destan döneminde yaşamalıdır.
2.
Toplumda
sözlü gelenek var olmalıdır.
3.
Destanın
çekirdeğini teşkil edecek bir vaka olmalıdır.
4.
Bu
vaka bir ozan tarafından edebî değer taşıyan bir metin haline getirilmelidir.
5. Bu metin tesbit edilmelidir. (Öcal Oğuz)
Türk destanlarının oluşum şekilleri
farklı farklıdır. Bütün Türk boylarının ortak bir destan devri yaşadığını
söylemek doğru değildir.
TÜRK DESTANLARININ TASNİFİ
Coğrafî
sahaya göre
1. Altay-Yenisey
destanları: Bu sahada
kozmogoni hakkında anlatılan destanın üsturevî en eski parçalarına rastlanır.
2. Bozkırlar
Sahası: Kırgız, Kazak
ve Türkmen boylarında oluşmuş Manas, Köroğlu gibi tarihî gerçekliğe yakın
destanlardır.
3. Tarım
Sir-Derye Sahası:
Eski Oğuzların mesela Karlukların sahası olup unutulmuş destanlardır.
Tarihe
göre
1. Eski
Türk ya da Hiyang-Nu dairesi (Alp Er Tunga)
2.
Gök-Türk dairesi (Ergenekon)
3. Uygur
dairesi (Köprülü)
Konuya
göre
1.
Arkaik destanlar
2. Tarihî
destanlar
3. Kahramanlık
destanları (Köprülü)
Boya
Göre
1. Ortak
destanlar: Oğuz Kağan,
Dede Korkut, Alpamış, Köroğlu
2. Bir
boya özgü destanlar:
Manas, Kırk Kız, Ötegen Batır
- Destan üslup açısından en saf en sade Türkçe'yle ifade edilmiştir.
- Türk destanları geleneksel olarak bir sorununu anlatımıyla başlar. Köroğlu'nun babasının kör edilmesi, Oğuz Kağan’da canavar, Alıp Manaş’ta Ak Kaan, Boğaç Han'da çocuksuzluk sorunu gibi... Böylelikle kahramanın doğumundan önceki durum olağanüstülüklerle kompoze edilir. Nesnel gerçeklikler değiştirilir.
- Çevre destanda olduğu gibi anlatılır. Bu dinleyiciyle kahramanın kendini özdeşleştirmesi açısından önemlidir. Yine başkahramanın tasvirlerinde de bediî bir tarz yeğlenir.
- Destanlarda hayvanlar da önemli bir yer tutar. Bu onların insanlarla ilişkilerinden ve güç kuvvet sembolü olmalarından kaynaklanır.
- Anlatıcı en küçük ayrıntıyı bile atlamadan verir. Mücadele sahneleri ayrıntılı, sanatlı ve benzetmelerle yavaş yavaş anlatılır. “Bir ismi veya folklor araştırmalarında kahramanın ismini bir sıfatla veya isimle veya sıfat cümlesi ile tamamlayan söz ve cümlelere verilen adlara epitet denir.
- Kahraman topluluğun uygarlaşma macerasını şahsında toplayan kişidir.
- Dikkat başkahramanın üzerinde toplanır. Kahramanların bir araya ya da karşı karşıya geldikleri yerde gerilim artar.
- Türk destanlarında kahraman tanrısal himaye altında bulunan, zor zamanlarda bir kurtarıcı görevi üstlenen, cesur, güçlü, kararlı, akıllı, donanımlı ve genellikle de erkek kişilerdir.
- Kırgızların Canıl Mırza, Karakalpakların Kırk Kız destanlarında ve Dede Korkut anlatılarındaki Banı Çiçek ve Selcen Hatun gibi kadın kahramanlar da vardır.
- İslamî dönem destanlarında alp tipi, alp-eren tipine yani gazi tipine dönüşür.
- Destanlar, nazım, nazım-nesir ve nesir olmak üzere üç şekilde anlatılır.
- Türk destanlarında hızlı bir hayat akışı vardır.
TÜRK DESTANLARININ KAHRAMANLARI
- Genellikle bey soyundan kişilerdir. Ancak Güney Sibirya anlatılarında sadece soyu için mücadele eden sıradan kişiler de vardır.
- İslam öncesi destanlarda var olan Alp tipi İslamî dönem anlatılarında Gazi tipine dönüşmüştür.
- Kahramanlar bir kurtarıcı beklentisinin oluştuğu dönemde olağanüstü şekillerde dünyaya gelen ve büyüyen, at ve silahlarını da olağanüstü bir şekilde bularak mücadeleye hazır olan kişilerdir.
- Kahramanlar bazı destanlarda cihan hâkimiyetini sağlamak amacıyla mücadele ederler. Kimi destanlarda ise kahraman babasının intikamını almak amacıyla savaşır.
- Kahramanlar kimi anlatılarda yer altındaki ve gökteki varlıklar ve ruhlarla da mücadele eder.
- Kahramanın girdiği mücadele ne kadar çetin olursa olsun onu başarıyla sonuçlandırır.
TÜRK DESTANLARININ TİPLERİ VE MOTİFLER
1. Alp tipi
2. Bilge Devlet Adamı tipi
3. Kadın tipleri
4. Kahramanın atı tiplemesi göze
çarpar.
Türk destanlarında bazı motifler
göze çarpar.
1.
Bozkurt
2.
Kutsal
Işık
3.
Kutsal
Dağ
4.
Düş
5.
Düğün
ve düğüne son anda yetişme
6.
Kırklar
7.
Kutsal
Ağaç
8.
At
Şükrü Elçin Türk kültüründe atların menşei ile ilgili
efsaneleri dört başlık altında toplar:
Gök menşeli, rüzgar-hava menşeli, mağara-toprak menşeli, su
menşeli atlar.
Yakut destanında kahramanların atları, at sürüsü ilahesi
tarafından güneş memleketinden gönderilir. Buryatlar, kahramanın atının gökten
indiğine veya ilahların tayin ve takdiri ile dünyaya geldiğine inanırlar. Efsaneye
göre Türk, gökyüzünden yer yüzüne atlı olarak inmiştir. Ayrıca Tanrı ile
iletişim kurmak da kanatlanıp uçabilen bu hayvana binilerek yapılabiliyordu.
Şaman Türklerle Moğol’ların inanışına göre at, gökten
inmiştir. Yakutlar’a göre de kahramanların atları güneşten gelmiştir.
Kaf dağının altındaki “Süt Gölü”nde hem uçan hem de yüzen
atlar vardır ki bunların kürekleri ve kanatları bulunur.
Bir Altay masalında gökten inen kısraktan bahsedilir.
Uygurların bazı boyları ata kutsal bir değer vererek atı
savaş tanrısı olarak kabul etmişlerdir. Baykal gölü çevresindeki kayaya pek çok
atın resmi oyulmuştur. En önde ise bir ak at bulunmaktadır. İnanca göre bu at
savaş ilahının bineceği bir attır.
Kirmanşah-Karakaytaz
Köroğlu-Kırat
Şah İsmail (Gülizar)-Kamertay
Bey Böyrek-Bengiboz
Manas-Akkula
Hz. Hamza-Aşkar
9.
Kılıç,
canlı kılıç
10. Ok-yay
11. Mağara
12. Pir
13. Demir ve Demircilik (Çobanoğlu)
TÜRK DESTANLARININ ANLATICILARI
- Bu anlatıcılar destan türüne bağlı anlatıcı tipidir. Bir destan anlatıyı saz eşliğinde anlatan kişidir. En eski anlatıcılar baksı ya da bahşılardır. Kam ve şaman geleneğini devam ettiren bu anlatıcılar ilk destancılardır.
- Kazak Türkleri’nde “cırav” ve “akın” adı verilmiştir. Cıravlar cır nazım şekliyle kahramanlık destanlarını, akınlar ise öleng biçimiyle dombıra eşliğinde anlatmışlardır.
- Kırgız Türkleri’nde ise akın belli bir türü anlatanlara denir. Burada “Manasçı” tabiri öne çıkar. Tatar Türkleri’nde “Sasan veya sesen” Güney Sibirya Türkleri arasında ise “tolçu, hayçı, kayçı” gibi isimlerle anılmışlardır.
- Uygur Türklerinde destançi adı verilmiştir.
- Güney Sibirya Türkleri arasında “toolçu, hayçı, kayçı” gibi isimlerle anılan anlatıcıların ustanın yanı sıra ruhlar tarafından da eğitildiğine inanılmıştır.
- Kam, kaman, baksı, şaman gibi kişiler toplumda kanaat önderleri görevini görmüşlerdir. Olağanüstü dünyalarla ilişkisi olduğu düşünülen ve bundan dolayı saygı duyulan bu kişiler, hekimlik, büyücülük, ada koyma, dini önderlik gibi işleri görmüşlerdir. Bu kişilerin kendilerine de kopuzlarına da saygı duyulmuştur.
- Destancılar genellikle kendilerinden destan anlatmaları istendiğinde bu isteği geri çevirmeyen, çevirdikleri takdirde destan ruhunu gücendireceklerini, bereketsizliğe sebep olacaklarını düşünen kişilerdir.
TÜRK DESTANLARI
1.
SAKA TÜRKLERİ
Alp-Er
Tonga, Şu
Alp
Er Tonga MÖ 650 yıllarında İranlılar ve Sakalar arasında geçen savaşlarda büyük
kahramanlıklar gösterdiği düşünülen Alp Er Tonga’dan söz eder. Firdevsî’nin
Şehname’sinde Efrâsiyâb adı verilen kişinin de Alp Er Tonga olduğunu düşünmek
mümkündür. Destana göre İranlılar tarafından bir hile ile öldürülen Alp Er
Tonga hakkındaki sagu Divan u Lügâti’t-Türk’te yer almaktadır.
Şu destanı Divan u Lügâti’t-Türk’te
sözü edilen bir destandır. Büyük İskender’in seferini anlatıyor gibi anlaşılsa
da destanda İranlılarla Sakaların savaşlarından söz edildiği de düşünülebilir.
2.
HUN-OĞUZ
TÜRKLERİ
Oğuz
Kağan Destanı
OĞUZ
KAĞAN DESTANI UYGUR RİVAYETİ EPİZOTLARI
1. Oğuz Kağan'ın doğumu ve olağanüstü
büyümesinin anlatıldığı bölüm.
2. Vahşi bir hayvanın öldürüldüğü
bölüm.
3. Evliliklerin anlatıldığı bölüm.
4. Oğuz'un akınlara çıktığı bölüm
5. Oğuz Kağan'ın ülkesine dönüşünün ve
ülkeyi paylaştırmasının anlatıldığı bölüm.
OĞUZ
KAĞAN DESTANI ÖZELLİKLERİ
- Oğuz Kağan’ın tarihi kimliği ve kişiliği tam olarak tespit edilememekle birlikte Uygurca metinde bahsedilen Oğuz Kağan’ın Hun döneminden daha eski dönemlere dair kuvvetli izler taşıdığı kanaatini yaygındır.
- Destanda Güneş, Ay, Yıldıza vurgu yapılması ve hâkimiyet hakkının bu üç büyük oğula ve onların neslinden gelenlere verilmesi hem dini hem kozmik manalar taşımaktadır.
- Destan nispeten geç bir tarihte yazılmış olmasına rağmen Bozkır coğrafyasında yaşamış Türklerin dini sistemleri içerisinde bu astral unsurların çok erken dönemlerden itibaren var olduğunu gösterir.
- Reşideddin ve Ebu'l-Gazi Bahadır Han’ın nakillerinde İslam’a vurgu yapılırken Uygurca destan İslam dâhil, Budizm, Maniheizm gibi Türk topluluklarının etkisinde kaldıkları hiçbir dine gönderme yapmamaktadır. Uygurca Destan sıklıkla Gök Tanrı inancına ve bu inançla bağlantılı diğer unsurlara gönderme yapmaktadır.
- Bir millî kahraman olan Oğuz Kağan’ın çevresinde gelişen olayları ele alan bu destanda Oğuz’un Hun hükümdarı Mete olduğu düşünülmektedir.
- Oğuz Kağan Destanı bugün elimizde bulunan eski Türk destanlarının en önemlilerinden biridir. Bu destanın iki varyantının bulunduğu iki yazılı kaynak vardır. Birincisi Paris Milli Kütüphanesi’nde bulunan, Uygur yazısıyla yazılmış, eksik tek yazma nüshadır. Bu nüsha ilk olarak Rıza Nur tarafından keşfedilmiştir. İlmî olarak 1932 yılında W. Bang ve R. Rahmeti [Arat] tarafından Almanca olarak yayımlanmış, daha sonra 1936 yılında Oğuz Kağan Destanı adıyla Türkçe olarak yayımlanmıştır. Aynı eseri Muharrem Ergin Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkardığı 1000 Temel Eser Serisi’nde yeni bir şekilde neşretmiştir.
- Uygurca eserin tam olarak ne zaman yazıldığı bilinmemektedir. Pelliot yaptığı araştırmalar sonucu vardığı kanaatle eserin 1300 yıllarına doğru Turfan‘da kaleme alındığını ve bu metnin XV. yüzyılda bir Kırgız bölgesinde hemen hemen hiç değiştirilmeden yeniden düzenlendiği sonucuna varmaktadır. (Pelliot, 1995: 103).
- Oğuz Kağan Destanı’nın ikinci önemli varyantı, İlhanlı Devleti’nde sarayda önemli roller üstlenmiş tarihçi ve doktor Reşideddin’in Farsça tarihinde, farklı yazılı ve sözlü kaynaklardan aktararak meydana getirdiği metindir. Bu kitabın 1317 yılında, yazarın hayatta iken oluşturulmuş minyatürlü bir nüshası İstanbul Topkapı müzesindedir. Bu varyant Uygur yazısıyla oluşturulmuş varyanttan oldukça farklıdır. XV. yüzyılda yaşamış olan Yazıcıoğlu ile XVII. yüzyılda yaşamış olan Ebu'l-gazi Bahadır Han, Reşideddin rivayetlerini batı ve doğu Türkçelerine aktarmışlardır. Reşideddin’in “Cami’üt-Tevarih” adlı eserinin ikinci cildinde yer alan “Tarih-i Oğuzân ve Türkân ve Hikâyet-i Cihangir” adlı Farsça metnini en son Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Türkçe’ye çevirmiş ve tarihî bakımdan ele almıştır. Reşideddin, Uygurca Oğuz Kağan’dan istifade etmemiştir.
- Oğuznâme rivayetleri çok eski zamanlarda oluşmuştur. Fakat maalesef Türk destanlarının büyük bir kısmı tarihî çalkantılar içinde kaybolmuş ve bunların ancak rivayetleri ortada kalmıştır. Oğuz Kağan Destanı da bütün Türk milletinin destanî hayatını dile getiren büyük bir eserdir. Oğuz Destanı’nın ilk nüshası da kaybolmuştur. Bugün bu destanın değişikliğe uğramış, hikâyeleşmeye yüz tutmuş, ilk nüshadan ayrıldıktan ve bir hayli değişiklikten sonra kalmış rivayetleri bulunmaktadır. Oğuz Kağan Destanı zaman içinde Oğuz’un torunlarının ve onların beylerinin maceraları ile genişlemiş ve büyük bir Oğuznâme meydana gelmiştir.
- Uygurca metinde bulunan hareket, dışa dönük insan tipi, atlı-göçebe-akıncı hayat tarzının varlığı, İslami unsurların yokluğu ve mitolojik simgelerin yoğunluğu diğer metne göre daha eski olduğunu göstermektedir. Reşideddin Oğuznâmesi, bir yere bağlanıp şehirleşmeden bahsetmesi, taht kavgalarının başlaması, dıştan içe dönüş, İslami unsurların yer alması nüshanın sonradan oluştuğunu veya eski metne bazı ilavelerin yapıldığını gösterir. Uygurca metin aslına daha uygun bir metindir.
3.
KÖKTÜRKLER
Bozkurt,
Ergenekon
Bozkurt
destanı Reşîdü’d-din’in Câmiü’t-Tevârih adlı eserinde sözü edilen ve yine bu
esere göre 13. yüzyılda tesbit edilmiş olan bir Göktürk destanıdır. Lin kavmi
tarafından katledilen Göktürkler’in dişi bir kurt yardımıyla tekrar çoğalmasını
anlatır.
Reşîdü’d-din’in Câmiü’t-Tevârih
adlı eserinde sözü edilen Ergenekon destanı ise Tatar hanları tarafından
kılıçtan geçirilen Göktürkler’in 400 yıl boyunca yaşadıkları dağlarla çevrili
Ergenekon adı verilen bir yerden çıkışlarını anlatmaktadır.
4.
UYGUR TÜRKLERİ
Türeyiş:
Bu destan eski Hun kağanlarından
birisinin çok güzel olan iki kızının bozkurt suretinde görünen Tanrıyla evlenmelerinden
söz edilmektedir.
Göç:
Bu
destan üç safhadan oluşur. Birinci safhada Eski Kun yabgularından birinin
kızlarının bir kurtla evlenerek Uygur neslinin türemesi anlatılır. Bu aşama
yukarıda söz edilen Türeyiş anlatısıyla aynı gibidir. İkinci safhada Uygurların
Maniheizm’i kabulünden söz edilir. Üçüncü safhada ise Uygurların yaşadığı Hulin
dağındaki Tunga ve Selenge ırmaklarına bir ışık şeklinde inen çocuklardan biri
olan Gali Tigin’in Çinli prenseslerle evlenmesi ve Uygur ilinin felaketlere
maruz kalması anlatılır. Bu rivayet 8. asırda Kırgızların saldırıları sonunda
göçe mecbur edilen Uygurlar arasında yaygındır.
5.
KARAHANLILAR
Satuk Buğra Han
Destan kahramanı, Kaşgar Sultanının oğlu olarak dünyaya gelmiştir. O gün yer sarsılmış, mevsim kış olduğu halde bahçeler, çayırlar çiçeklerle örtülmüştü. Falcılar bu çocuğun büyüyünce Müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini istediler. Ancak annesi: "Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz." diyerek onu ölümden kurtardı. Destan kahramanı on iki yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başladı. Avda oldukları günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaştı. Kaçan tavşan birden durdu ve bir ihtiyar insan görünümü kazandı. Kahramanın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona Müslüman olmasını öğütledi ve İslâmiyet'i anlattı.
6.
KIRGIZ TÜRKLERİ
Manas
Manas destanı Kırgız hanlarından Yakup
Han’ın oğlu Manas’ın çevresinde gelişen olayları anlatır.
Kırgızlar'a ait olan bu destanın
devri hakkında araştırmacılar farklı görüşlere sahiptir. M. Fuad Köprülü,
Kaşgarlı Mahmud zamanında henüz teşekkül etmediği, daha sonra Cengiz devrinden
önce oluştuğu kanaatindedir (Türk Edebiyatı Tarihi, s. 158- 159).
Bazı araştırmacılar ise daha eski
bir dönemde, IX. yüzyılda Kırgızlar'ın Yenisey ve Minusin bölgelerinde
yaşadıkları yıllarda Uygurlar ve Çinliler'le yaptıkları savaşlar sırasında
oluşmaya başladığını, XVI ve XVII. yüzyıllarda Kırgızlar'la Kalmuklar (Budist
Batı Moğolları) veya Müslüman Orta Asya kavimleriyle Kalmuk ve Çinliler
arasında cereyan eden kanlı savaşlar sırasında da bünyesine yeni unsurlar
alarak zenginleştiğini, böylece yeniden teşekkül etmiş olduğunu ileri
sürmektedirler. Daha sonra, özellikle XIX. yüzyıl da İslami unsurlarla beslenen
destan, Müslüman alplerle kâfir Kalmuklar arasındaki mücadelelerin ve iç
çatışmaların yer aldığı yeni bir çatı kazanmıştır.
Manas destanı, en eski Türk destan
ve mitolojisinden derin izler taşımakla beraber müstakil bir yapıya sahiptir ve
tamamı manzum olan uzun metinde (500.000 mısradan fazla) Kırgızlar'ın iç ve dış
düşmanlar, Kalmuklar. Çinliler, yer yer de Uygurlar ve diğer Orta Asya Türk
kabileleriyle yaptıkları hürriyet mücadelesini derin bir vatan ve millet
sevgisi içinde dile getirir; ayrıca Kırgızlar'ın etnografyası, adet ve
inançları hakkında da bilgiler verir. Destanda bütün Türk boyları için büyük
değer taşıyan dil, edebiyat ve tarih malzemeleri de önemli bir yer tutmaktadır.
7.
İSLAMÎ DEVİRDE
GELİŞEN DESTANLAR
Cengiz
Han
Orta Asya
Türkleri arasında çok yaygın olan Cengiz-nâme veya Dasitan- ı Nesl-i Cengiz
Han, Cengiz Han ile atalarının efsanevî hayatlarını hikâye eder.
İslam ve Moğol
kaynaklarında bulunmayıp yalnız çok eski Çin yıllıklarında görülen bazı destan
motiflerinin yer aldığı Cengizname'ye göre Cengiz'in atalarından biri olan
Doyunbayan, annesi Ulamelik Körklü'nün güneş ışığından hamile kalması sonucu
doğmuştur. Diğer bir motif de Cengiz'in annesi Alangua'nın kocası öldükten
sonra ışık olup yanına giren bir bozkurttan hamile kalması ve bunun sonucunda
Cengiz'in doğması şeklindedir.
Cengiznâme'nin
elde mevcut en eski yazması XVI. yüzyıla aittir ve 1819'da Kazan Üniversitesi Doğu Bilimleri Fakültesi mensuplarından Halfin tarafından yayımlanmıştır.
Orenburg Arkeoloji Kurumu tarafından Rusça'ya çevrilerek yayımlanan Kazakça bir
yazmasından başka destanın XVIII. yüzyıldan kaldığı tahmin edilen bir nüshası
da Paris Bibliotheque Nationale'de bulunmaktadır.
Ebü'l Gâzi
Bahadır Han, "Şecere-i Türk" adlı eserinde Cengiz-Nâme'nin 17
varyantını tesbit ettiğini söylemiştir.
Destan,
içeriğinden dolayı Batı Türk toplulukları arasında çok yayılmamıştır.
Destan Orta
Asya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir.
Battal-nâme
Battalnâme diye de anılan bu
destan, tarihî bir şahsiyet olan Battal Gazi’nin (ö. 122/740 [?]) menkıbevî
hayatını, Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türkler’in gözüyle aksettiren
destanlaşmış bir halk hikâyesidir.
Battal Gazi, Hz. Ali
soyundan Hüseyin Gazi’nin oğludur. Fevkalâde güçlü ve zekidir. Daha çocukken
dinî ilimleri çok kısa bir zamanda öğrenmiştir. Cenk usullerini aynı derecede
iyi bilir.
Abdülvehhâb Gazi tarafından
kendisine ulaştırılan Hz. Peygamber’in tükürüğü sayesinde bütün dilleri
konuşur. Keşiş kılığında manastırlara girip İncil’den vaazlar verir. Rahiplerle
tartışarak onları mağlûp ve ihtidaya mecbur eder. Hızır’la yoldaştır.
· Danişmend-nâme
1071
Malazgird savaşından Anadolu'ya gelen Türk boyları Anadolu’yu yurt yapmak için
fetihlere girişmişlerdir. Boy beylerinin idaresindeki bu Oğuz-Türkmen
gruplarının, yerli halk ve Bizans ile yaptıkları mücadeleleri anlatan
vekâyînâmeler bulunmadığı ve bu konularda bilgi veren diğer tarihî kaynakların
azlığı sebebiyle bu yarı destansı eser, kaynak olarak büyük bir önem
taşımaktadır.
Rumlarla
Müslümanlar'ın mücadelelerini ve fetihleri anlatan bu eser 13. yüzyılda ilk
defa olarak Mevlânâ İbn-i ‘Alâ tarafından yazılı hale getirilmiştir. Bu yazma
kayıp olup II. Murat döneminde Arif Ali tarafında 17 bölüm halinde yeniden
yazıldığı söylenebilir.
Eser
bir destan niteliği taşımakla beraber, birçok yerli ve yabancı tarihçinin de
ifade ettiği gibi, tarihi olaylarla örtüşen pek çok yönü bulunduğundan, kaynak
olarak da kullanılabilir özelliğe sahiptir.
Anadolu'da Danişmendliler'in
kurucusu Danişmend Gazi'nin (ö. 477/1085?) etrafında oluşmuş ilk kahramanlık
menkıbesidir. Kahramanları Türk menşeli olmayan Battal-nâme ve Ebu Müslim nâme
gibi iki büyük destani hikâyeden sonra aynı daireye giren, fakat kahramanı Türk
olan mensur bir eserdir.
İlk defa Fuat Köprülü çalışmış,
asıl bilimsel çalışmayı Irene Melikoff yapmıştır. 1960
·
Edige Destanı
Edige Destanı,
coğrafi açıdan bakıldığında eski Altınordu, Orta Asya ve Batı Sibirya sahası
Türkleri arasında yayılmıştır.
Kutlukaya’nın
eşi, Edige’nin anası, bir peridir. Edige hem beşerî ve hem de insanüstü bir
varlıktır.
· Köroğlu
Destanı
Köroğlu hikâyeleri Türkiye’nin dışında bütün Türk
cumhuriyetlerinde ve topluklarında, Türklere komşu olan halklar (Ermeni, Gürcü,
Tacikler, Fars, vb.) arasında da anlatılmaktadır.
Köroğlu hikâyelerinin, Hazar Denizi’ni bir çizgi olarak
kabul edersek iki büyük varyantının olduğu görülecektir.
Köroğlu destanının halk ağzından ilk derlemeleri 19.
yüzyılda başlar.
Destanın ilk Türkçe yayını Kazan’da yapılmıştır.
1. Köroğlu’nun Babası:
Doğu
varyantlarında Köroğlu’nun babası Ravşan (Kazakistan), Revşenbek
(Türkmenistan), Ravşanbek (Özbekistan), Hazreti Ali (Doğu Türkistan), vb.
adlarla bilinmektedir. Doğu varyantlarında Köroğlu’nun babası daha etraflı bir
şekilde karşımıza çıkmaktadır. Batı varyantlarında ise Köroğlu’nun babası
Uruşan (Rövşen, Ruşen) Baba; Yusuf, Deli Yusuf veya Ali’dir. Batı
varyantlarında babası ile ilgili bilgi daha azdır.
2. Köroğlu’nun Annesi:
Batı varyantlarına anneden söz
edilmemektedir. Doğu varyantlarında; Akanay (Kazakistan), Bibi
Hilal(Türkmenistan), Hilalay (Özbekistan) adlarıyla bilinmektedir.
*Batı varyantlarında anne
hakkında hiçbir bilgi yoktur.
*Türkmenistan, Özbekistan,
Kazakistan anlatmalarında anne hamileyken ölmüş bebeğini mezarda doğurup
emzirmiştir.
3. Köroğlu’nun Adı:
Ruşen Ali, Uruşan Ali, Ali olarak
geçmektedir.
4. Köroğlu’nun Evliliği:
Doğu varyantlarında çok eş, batı
varyantlarında tek eşle evlilik söz konusudur.
5. Köroğlu’nun Çocukları:
Birçok anlatmada çocuğu yokken kimi batı varyantlarında
Hasan isminde bir çocuğundan söz edilmektedir.
6. Köroğlu’nun Memleketi
Türkiye’de Bolu ilinin Dörtdivan ilçesi, Erzincan ilinin
Kemah ilçesi, Van ilinin Muradiye ilçesi, Kars ilinin Sarıkamış ilçesi ile
Tokat ve Bingöl illeri anlatmalarda görülen memleketlerdendir.
Türkiye dışında ise Türkmenistan’ın Daşoğuz ilçesinin
Göroğlu köyü söylenebilir.
7. Köroğlu’nun İşi:
Köroğlu daima yeni maceralar peşinde koşan birisidir.
Seyahate çıkması sebepleri de böylece ortaya çıkmaktadır.
Mesela bir elmacı vasıtasıyla Kars hâkimi Ahmet Paşa’nın kızı Perizat’la
tanışır. (Boratav 1984: 24).
Köroğlu zaman zaman da âşık kıyafetine bürünerek
seyahat eder
Köroğlu Yalvaç rivayetinde “Bir parça kör bir sığır
çobanıdır.”
Köroğlu ile ilgili pek çok hikâyede, onu 99’luk tesbihi ile
derviş kıyafeti içinde görürüz.
8. Köroğlu’nun Şahsiyeti:
Chodzko, Köroğlu’nun Türkmenlerin Teke boyundan olduğunu,
Erzurum-Hoy arasında eşkıyalık yaptığını belirtir.
Türkiye’de Köroğlu ile ilgili ilk bilimsel çalışmayı yapan
Pertev Naili Boratav başlangıçta onu millî bir kahraman olarak
değerlendirirken, daha sonra ortaya çıkan belgeleri de göz önüne alarak onun
bir eşkıya olduğu görüşünü ortaya atar (Boratav 1931, 1946).
Evliya Çelebi, XVII. yüzyıldaki Celalî ayaklanmalarından
söz ederken Köroğlu’nun da adını sayar. Onun bir Celalî olduğu görüşündedir.
Yorumlar
Yorum Gönder